Çocuğuma kaç dakika ya da saat TV seyrettirmeliyim sorusu 2010’a kadar en sık karşılaştığım soruydu. “Seyrettirmeseniz olmaz mı?” sorusuna aldığım yanıtlar çeşitliydi: “Renkleri, şekilleri başka nasıl öğrenecek?”, “Arkadaşlarının sohbetine katılabilmesi için dizilerden ne olduğunu bilmesi lazım,” gibi gerekçeli yanıtlar yanısıra “Sıkılıyor”, “Başka bir şeyle kendini meşgul edemiyor” gibi samimi olanlar da vardı. TV olmadan olmaz gibi düşündüğümüz o yıllar çok uzakta kalmasa da, özellikle kentli orta ve üst sınıflarda, tablet türevleri TV’nin yerini hızla aldı. Aynı soruları tabletler için (ya da “akıllı” telefonlar) duymaya alıştım. Kafelerde lokantalarda, otobüs ve uçaklarda çocukların ellerindeki tabletlerle uslu uslu oturduğunu gördükçe “bakıcı”lık işlevini üstlenmiş bu aygıtlara ilişkin ne desek boş diye düşünmeye başladım. Yeni kuşak anne-babaların hayatındaki değişikliklerle tablet ve akıllı telefonların hayatımıza sunabildikleri arasında “mükemmel” bir eşleşme vardı.
Evlerine yorgun argın ulaşmış, kendi anne-babalarından daha fazla kazanan, ama onlardan fazla çalışıp yıpranan, kendinden ve hayatından bir türlü memnun olmayan anne-babaların çocuklarına yetecek solukları kalmadığında bu rahatlatıcıyı vermekten başka çareleri de kalmıyordu. O zaman “uzman” ne derse desin, bir gerekçe bulup tableti kaptırmamak en uygunu.
Yanlış anlamayın, tablet ile geçen zamanı mutlak bir ziyan olarak gördüğümü söyleyemem. Özellikle yakın gelecekte tablet aracılığıyla yapabileceğimiz ve şimdiden hayal edemediğimiz birçok etkileşim olacağına, sahiden sosyal (gerçek dünyada sonuçları olan, ekranda başlayıp ekranda bitmeyen) bir medya olma özelliğinin artacağına (bakınız “twitter devrimleri”) inanıyorum.
Her ne kadar bir çok araştırma bulgusu (özellikle okul öncesi çağda) ekran başında geçen her dakikanın dikkat, öğrenme ve kendini kontrol becerisinden bir puan eksilttiğini, dil ve esnek düşünme becerilerine pek bir katkısı olmadığını ortaya koymuş olsa da, azıcık ucundan verilecek tablet zamanlarının 2 yaşından büyüklerde ölçülü bir zararı olduğunu söyleyebilirim. İki yaşının altında “toksik” olduğu konusunda ciddi bir görüş birliği var; ben bu yaş sınırını 3 olarak görüyorum.
Kim bilir, etkileşimli ortamlar geliştikçe zaman içinde ekranın tek taraflılığı azalacaktır. Şu anda en çok kullanılan oyun ve faaliyetlerde karşılıklı ilişkinin pek olmadığını düşünüyorum. Tuşa bastığımda ekranda belli bir değişiklik olmasını ilişki olarak göremeyeceğim; ekranda olup bitenin tümüyle öngörülemezliği geliştikçe, ekranın da bir anlamda bana cevap verip vermeyeceği, ya da ne “diyeceği” belirsizleştikçe, bu ilişki hakikaten karşılıklı ilişki niteliğine yaklaşacaktır.
Ancak, anne-babaların akıllı telefon ya da tablet kullanımının ateşli savunucusu olmasının “çocuğa faydaları olması” dışındaki “gizli” gerekçelerine kafa yormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ekran ilişkisini bağımlılık olarak adlandırmakta çekimser dursam da, sigarayı yasak eden doktora ‘bir iki tane içsem n’olur’ demekten farkı var mı diye soruyorum. Sizin de “n’olur sanki?’ dediğinizi duyar gibiyim. Özellikle bireyin özgürlüğünü ya da aktivitelerini potansiyel olarak gelişimine zarar verici olduğu için kısıtlamak çoğumuzun aklına ve duygularına aykırı gelse de, çocukların esirgenme ve kollanmasına ilişkin sorumluluğumuz bu “başıboş” bırakmayı sahici bir özgürlükle aynı kaba koymamıza izin vermiyor.
Çocuklara ilişkin her özgürlük düzenlemesinde düzenleme ile yok etme arasındaki sınırı geçip geçmediğimizi nasıl anlayabiliriz? Benim ölçütüm, düzenlemenin kimi “rahat” ettirdiği. Anne-baba uygulamadan pek rahat ediyorsa, çocuğu gözettiğinden emin olmak gerekiyor. Anne-babanın rahat etmesinden rahatsız olmuyorum, ancak deneyimlere baktığımda, kendi rahatımıza giden durumları çocuğa özgürlük ya da disiplin adına dayatmadığımızdan emin olmak lazım ! Görüşlerinizi duymak isterim.
(bu bir çerçeve olabilir)
Çocukların medya kullanımını düzenlemek için bazı ilkeler
Medya, teknoloji ve çocuk üzerine gün boyu süren bir sunumu Nisan ayında İstanbul Kültür Üniversitesi Psikoloji Sempozyumu için YDY Danışmanlık ile yapmıştık. Geçtiğimiz hafta İzmir’deki Pediyatri kongresinde bir panelde benzer içerikte bir sunum yaptım. Bu sunumlardaki notlarımdan özellikle anne-babalara öneriler niteliğindeki derleme önerileri paylaşıyorum. Her öneride olduğu gibi akıl süzgecinizden geçirmeyi ihmal etmeyin. Bu alanda elimizde kesin yol gösterici nitelikte henüz çok az veri var. Diğer yandan, 2-3 yaşın altında ekran ile karşılaşmama ve çocuk yatak odasında TV/tablet bulundurmama önerileri daha fazla kanıt beklemeksizin uygulamak çocuğun gelişimi açısından önemli.
-Ebeveynler önce kendileri doğru kullanmalı, örnek olmalı. (sofrada, ailenin etkileşimine fırsat verilmesi gereken anlarda kullanmaktan kaçınarak)
“Diş fırçalamayı öğretir gibi” teknolojik cihazların doğru kullanımını öğretmeli.
-3 yaş öncesi çocuklar “elektronik medya ile tanıştırılmamalı.” (TV, bilgisayar/ tablet, cep tel…)
-3-5 yaş arası 1 sa/gün, 5 yaş sonrası 2 sa/gün aşılmamalı.
-Belirgin kurallar getirmeli.
“yemek sırasında telefon kullanmaya izin yok”
“Uykudan 1 saat önce kullanıma izin yok”
-Odasında TV ve bilgisayar bulunmamalı.
– Telefon, ipad gibi taşınabilir cihazlar uyuduğu oda dışında tutulmalı.
-Aile üyeleriyle birlikte etkinlikler düzenlemeli. (konuşmak, şarkı söylemek, sinemaya gitmek,kitap okumak, birlikte spor yapma vb.)
-Hobi edinmesini özendirmeli.
-Teknolojik cihazların kullanımı “ödül” olmamalı.
-Sosyal medya hesaplarını (erişkinlerin tacizinden ve diğer çocukların zorbalığından korumak amaçlı) kontrol etmeli. (13 yaş altı için geçerli)
-Oynadığı oyunlar hakkında bilgi sahibi olmalı.